sevgili fletcher;
günaydın; yazım güzel olsun diye zorluyorum ama olmuyor. noktalı virgülün orada ne işi var gerçekten bilmiyorum. günün bu saatlerini seviyorum, 57 kalori olan kahvemi içiyorum sanırım "yine" diyetteyim. az önce bir köpek bahçede ki süs kuyusunun -evet süsü kuyusu- yanından geçip gitti. sanırım onlar bile varlık kavramını biliyorlar. nasıl edebiyat yaptım ama.
saat 06:01, kahvem sik gibi. hava biraz esiyor, üstümde annemin hırkası var. bu balkonda son oturuşlarım mı? herkes hakkında bir fikrim, görüşüm ya da zamanla oturmuş yargılarım var ama insan kendini tanımaz mı? şu arabalar biraz sessiz olursa sevineceğim. herhangi bir zamanda, herhangi bir olay karşısında fikirlerimi doğru tartıp "olması gereken" yargılara varabiliyor muyum?
mesela neden şuan balkonda oturmuş bu deftere -üzgünüm kabalık ettim- zar zor yazan bir pilot kalemle -bu kalem doğukandan çaldım- yazı yazıyorum? ya da bu soru neden bu kadar uzadı?
çoğu zaman aptallık mı ediyorum? kahveyi yavaş yavaş yudumlamak harika bir şeymiş.
kendime not: kahveyi yavaş iç.
bazı olgulardan bahsetmek için beynim parmaklarımı yiyor. bir insanın kendine en çok sorduğu soru nedir?
genelleme yaparken insan kavramını kullanmamın nedeni insanlığı unutmaktan korkmam mı?
devrilmiş bir ağacı izledim ziyadesiyle yorgun ve güçlü gözüküyordu. peki şu söğütü ne zaman kesecekler ya da yamuk gövdesi çimlenmiş bıkkın iğdeyi?
bazı günler kimseyle görüşmek istemiyorum ya da çoğu günler bilmiyorum. şu bina neden kerhane moru? kendi ciddiyetimden kaçıyorumdur belki laf aralarında.
"aslında bu ciddi bir yazı olmayacaktı" hep bu başlık altında başlayıp kendimi aforizmasal sıçıntılara sürüklüyorum. yazmak için düşünmeye vaktim olmuyor.
parmaklarımın yarısı bitti yoksa o yüzden mi bu kadar küçük ellerim? masanın üstünde ki dokuz delikli küllüğün yanında duran yaklaşık bir santim büyüklüğünde ki bir parça külü neden defterimin arasında saklamak istiyorum? yoksa bana babamı hatırlattığı için mi? kendimi çok bencil hissediyorum.
"en sevdiğim çiçek fikrimin ince gülüyken sana pek yardımcı olamayacağım."
onları düşündükçe endişeleniyorum, yıllar getirdiği gibi götürecek mi bir bir. kendimi anlatabilmeyi dilerdim ya da birinin beni gerçekten anlayabilmesini. düşünmeden hareket edebilmeyi dilerdim, sonuçlarının ne olacağı hakkında endişelenmemeyi.
saat 06:32, kahvem bitti. hava biraz esiyor, üstümde annemin hırkası var. bu balkonda son oturuşlarım mı?